bu yazıyı bir haber muhabiri gibi yeniden yaz, daha okunaklı olması için paragraflara ayır ayrıca değiştirirken isimleri, sayıları tarihleri, mekanları, belirleyici olabilecek her türlü kelimeyi yazıya dahil et değiştirme.
KAYNAKBetül Memiş / Cnnturk.com
âBir göç hikâyesi ve devamında kent yaÅamına ayak uydurmaya çalıÅırken kanatları diye tabir ettiÄi kulaklarıyla bu yeni Åehrin üzerinde uçan bir çocuÄun hikâyesi. Ä°smail bir toplayıcı aslında; kendi topraklarının sesleriyle, Åehrin fırtınasını harmanlayanâ¦â diyor Ä°smail karakterine hayat verdiÄi âApsolitâin yazarı, oyuncusu Ä°brahim Barulayâ¦Â Â
âEn basit hali ile bir yüzleÅme. Yazılan her bir bölüm sonunda bir yüzleÅmeye çıkıyor. Ana temamız çocuk hakları, yan temamız da insan haklarıâ olarak tarifleyense yönetmeni Onur Yalçınkaya⦠Strandom Art House yapımı oyun, sınır köylerden birinde yaÅayan bir ailenin ele avuca sıÄmaz, hayat dolu çocuÄu Ä°smailâin, DoÄu Anadoluâdan büyükÅehrin sokaklarına uzanan hikâyesini ele alıyor. Ä°smail çocukluÄundan beri duyduÄu seslerin kendi içerisinde nasıl bir ahenk ile dolaÅtıÄını henüz bilmiyordu. Ta ki, sınırda var olan ve durmak bilmeyen politik Åiddetin içerisinde yaÅanan gerilim ile ailesinin büyük Åehre göç etmesine kadar. Åehri, sokakları, yaÅamı tutkuyla keÅfeden Ä°smail, Åehre gelince tüm hayatı birden deÄiÅir. Sesleri daha farklı duymaya, binaları daha farklı görmeye baÅlar. Okuldaki müzik öÄretmeni sayesinde apsolit olduÄunu öÄrenen Ä°smail, artık çok daha güçlüdür. Ä°smailâin müziÄe olan bu olaÄanüstü yeteneÄi ise ailesinde bir deprem etkisi yaratır. UÄultular Åeklinde gelen yaÅama inadı. Bu inat kimin insafına bırakılır?â Â
Â
Ben de bu sorunun peÅinde âApsolitâin meramını dinleyeme, yazarı (aynı zamanda oyuncusu, müziklerinin de tasarımcısı olan) Ä°. Barulay ve yönetmeni O. Yalçınkaya ile bir röportaj gerçekleÅtirdim. Ä°lk yazarlık ve ilk yönetmenlik hemhalinde gençlerin kelamı mühim! Zira gelecekteki tiyatro mesaisi, onların ıÅıÄından / algısından rotasını Åenlendirecek! Röportaja geçmeden evvel, sahne arkası emekçilerine de selamımızı verip sözü, Apsolit Ä°smailâin yaratıcılarına bırakalım! Dramaturgisini Anıl Yıldız, yardımcı yönetmenliÄini Enes Yavuz, metin düzenlemesini Burcu Ãıtlak, hareket danıÅmanlıÄını Ceyda Ãzcan, ses / efekt tasarımını Yunus Emre, sahne tasarımını Ä°brahim Barulay, Onur Yalçınkaya, Ferhat Kaya, kostüm tasarımını Ferhat Kaya, müzik danıÅmanlıÄını Fatih Seyirdalı ve YaÄmur Uçanerâin üstlendiÄi oyunun fotoÄrafları ise Ayten Ãelik imzalıâ¦Â
Â
 âMeddahlık ve orta oyunu ile birleÅtiâÂ
Â
Ä°zninizle sondan baÅlamak isterim. Alman filozof, kültür tarihçisi ve estetik kuramcısı Walter Benjamin, âHiçbir uygarlık eseri yoktur ki aynı zamanda barbarlık eseri olmasınâ der ve ekler: âGerçek bir hikâye anlatıcısı, yaÅamının derslerini dinleyicisine miras bırakandır.â Ãstadın tarifinden yola çıkarak sizin hem kiÅisel hem de tiyatro hayatınızın kadrajından 2024 yılı âZ raporuândan ortaya nasıl bir fotoÄraf çıkar? Ve 2025âi karÅıladıÄımız Åu günlerde, uzun ve kısa vadede dünya insanlarına ve tiyatroya karÅı öngörünüz ne olur?Â
Â
Onur Yalçınkaya: Walter Benjamin haklı, bana kalırsa hiçbir uygarlık yoktur ki uygarlıÄının inÅasında barbarlık ve vahÅet saçmasın. Bu da bizlere birçok trajedi olarak geri dönmüÅtü. Trajedi hayatın tam da kendisidir. Bu baÄlamda âGerçek bir hikâye anlatıcısı, yaÅamının derslerini dinleyicine bırakandırâ sözü mesleki mottom ile paralellik taÅıyor. Oyunumuz âApsolitâi de bu doÄrultuda tasarladık. YaÅamın ayrıntılarını, henüz eÅelenmemiÅ kliÅeleri ortaya bir dökmek istedik. Dünya insanları veya tiyatronun ne olacaÄı öngörüsü için bir masa etrafında oturup saatlerce tartıÅmamız gerektiÄini düÅünüyorum. Bu konuda birçok fikrimiz var, görüÅümüz var. 2024 penceresinden bakılınca, bu mesleÄi hakkıyla yapabilmek, doÄru yoldan ÅaÅmamak gerçekten çok zor, doÄru olan yol taÅlarla dikenlerle örülü. Fakat umudum büyük, jenerasyonumun farkındalıÄı yüksek, gelecek adına heyecan duyuyorum.Â
Â
Ä°brahim Barulay: ÃaÄımız dijital dönüÅüm çaÄı, hal böyle olunca da tiyatro da bundan çok fazla etkileniyor. Tiyatroya hizmet eden müzik, ıÅık ve diÄer ögeleri güçlü tasarımlarla buluÅturabiliyor. Bu yenilikçi gibi duyulsa da riskli ve biraz ürpertici geliyor bana. Bu da tiyatroyu bir alana hapsediyor. Ben hikâyenin her yerde kendini var edebilmesinden yanayım.Â
Gelelim, âUÄultular Åeklinde gelen yaÅama inadı. Bu inat kimin insafına bırakılır? Yoktan var, vardan yok bir hikâye. Maddeler halinde alt alta dizildiÄinde aÄırlaÅan çocuk haklarının enkazından gelen bir sesâ diyerek selamınızı çaktıÄınız âApsolitâe⦠Ãncelikle bu hikâye nasıl doÄdu? Sahnede görmeye heves ettiren meramınız neydi?Â
Â
Ä°brahim Barulay: Strandom Arthouseâu ilk kurduÄumuzda makam üzerine bir söz söyleme gayesiyle çıktık yola. Resitatif müzik yapmak istiyorduk. Melodiyle harmanlanan sözel bir hikâye anlatımı peÅindeydik aslında. Bu arayıÅlar sürecinde, YaÄmur bir blues riffini geliÅi güzel çaldı bir gün. Bu melodi bana çok oyunsu geldi ve birden oyunun giriÅ parçası olan âRay Charles ÃıÄlıÄıâ doÄdu. âYeryüzünde Ray Charles çıÄlıÄını atabilen yalnızca iki insan evladı vardır. Biri elin oÄlu diÄeri bizim Selimâin oÄluâ diye baÅlıyor parça. Ben de bu çıÄlıÄın peÅine düÅtüm ve ortaya hikâyemizin baÅ kahramanı Ä°smail çıktı.Â
Â
Onur Yalçınkaya: Apsolit Ä°smail, Ä°brahim ve benden birçok gerçek parça taÅıyor. Hal böyleyken baÅlangıçta bu hikâyeye yönetmen aradıÄımız zamanlarda bu oyunu, yani bize ait olan bu hikâyeyi, tam da bizim ele almamız gerektiÄini düÅündüm. Ä°kimiz de yıllardır hem Åahsi hem mesleki olarak tanıÅız. Ä°smail ekseninde anlatmak istediÄimiz temalara, derdimiz olan ve de anlatılması elzem konulara eÄildik. Toplumsal olarak gerçekçi Åekilde ele alınmamıÅ, ertelenmiÅ ve iyice eÅelenmemiÅ kliÅe konuları da dürttük. Bu zaten hali hazırda mental anlamda patlama noktasında bulunan bizleri en çok heyecanlandırandı. Acılarımızı, uÄradıÄımız haksızlıkları, gözlemlediÄimiz ve sesleri duyulmayan insanları ve konuÅmaya yüz çevrilen konuları sahnede anlatma Åansına sahip olma fikri bizi çıldırttı diyebilirim. Bu öyle bir duygu ki, gördüÄümüz her bir kiÅiye bu hikâyeyi aktarabilmek için yanıp tutuÅuyoruz.Â
Â
Â
Oyunu sahneleme aÅamasında hangi tür enstrümanları masaya yatırdınız? Süreçte sahnelerken öncelikleriniz veya dikkat kesildiÄiniz nelerdi?Â
Â
Onur Yalçınkaya: Oyunu sahnelerken hikâyenin elzem olduÄu gerçeÄine yaslanarak bu hikâyeyi Türkiyeânin en ücra noktasına da ulaÅtırabilmek en büyük amacımız oldu. Her Åehirde veya ilçede sahne imkânı olmuyor. Yeri geliyor bir meydanda yeri geliyor bir ilkokul müsamere salonunda hikâyeyi anlatmak gerekiyor. Bu da bizim oyunu en basit haliyle tasarlamamız gerektiÄi fikrini ortaya çıkardı. Ä°brahim oyun öncesinde de klasik gitara baÅlamıÅtı, oyunla bu konuda ustalaÅması gerektiÄini anladık. Yanına birkaç oyuncak ve de bir mikrofon koyduk. Velhasıl, hikâye ve anlatıcılıÄın merkezde olduÄu bir biçim tercih ettik. 85 dakikalık bir yazım hikâyesini sahnelerken klasik meddah anlatıcılıÄının dinleyiciyi yorabileceÄini, yer yer hikâyeden koparabileceÄini öngördük ve klasik meddahı modern fiziksel tiyatro biçimiyle harmanladık. BoÅluÄa, uzama tüm hikâyeyi resmettik. Bu da benim en sevdiÄim, kendimi en rahat hissettiÄim basit bir anlatı biçimiydi. Böyle bir hikâyeyi var edebildiÄimiz için çok sevinçliyim.Â
Â
Ä°brahim Barulay: Sahnedeki boÅluÄu doldurmak, her yeri boyamak ve çizmek ancak fiziksel tiyatroyla mümkündü. Onur ve benim, bu biçimi benimsememiz, meddahlık ve orta oyunu ile birleÅti. Ãte yandan içinde yetiÅtiÄim Kürt kültüründe var olan dengbejliÄin de bu hikâyeye çok iyi hizmet ettiÄini prova sürecinde fark ettik ve hepsini bir araya getirmeye çalıÅtık.Â
Â
âHikâye en basit haliyle bir yüzleÅmeâÂ
Â
âHer sokaÄın bir hikâyesi var muhakkak. Ä°smailâin hikâyesi de uÄultular Åeklinde bir çaÄrıya dönüÅüyor. Kendini gerçekleÅtiren bir rivayete bürünüp kanatlarını açmak istiyorâ dediÄiniz rotadan oyununun derdi, meramı nedir; sürprizi kaçmadan siz yaratıcılarının kadrajından dinlemek isteriz? Â
Â
Ä°brahim Barulay: Bütün meseleyi tasarlarken en büyük amacımız; sadece seyircinin kulaÄını memnun etmek deÄil, mutlak kulak vermesi gereken bir meseleye misafir etmek. âApsolitâ bir göç hikâyesi ve devamında kent yaÅamına ayak uydurmaya çalıÅırken kanatları diye tabir ettiÄi kulaklarıyla bu yeni Åehrin üzerinde uçan bir çocuÄun hikâyesi. Ä°smail bir toplayıcı aslında; kendi topraklarının sesleriyle, Åehrin fırtınasını harmanlayanâ¦Â
Â
Onur Yalçınkaya: Bu hikâye en basit hali ile bir yüzleÅme. Yazılan her bir bölüm sonunda bir yüzleÅmeye çıkıyor. Ana temamız çocuk hakları evet, yan temamız da insan hakları. Bu topraklarda yaÅanılan, reva görülen hayatı kabullenmeyip kendi istekleri arzuları peÅinden koÅmayı hak eden milyonlarca insan, çocuk var. Ä°smail, yaÅadıÄı kırılmalardan sonra vazgeçmeyi, yıkmayı ve daÄıtmayı deÄil, tam tersi yaÅamı kucaklamayı seçiyor. Bizlere temas etmeyi, neye dikkat kesilmemiz gerektiÄini söylemek için yaÅıyor. Bu sebeple sokak sokak gezip hoparlörünün sesini ansızın hakikat için köklüyor. Ben yandım çocuklar yanmasın, aman ha diyor.Â
Â
Â
Â
Bugünün, günümüz âApsolitâ karakter(ler)i kimlerdir sizce? Sisteme eleÅtirisini hangi tondan ve renkten yapmaktadır? Â
Â
Onur Yalçınkaya: Bu konuda birçok isim sıralayabilirdim, fakat son birkaç yıldır hayatımıza öyle bir âApsolitâ girdi ki, o bir canavar: Fiziksel Tiyatro AraÅtırmaları kurucularından Güray Dinçol. Bizim mesleki olarak da en sıkıÅık ve en çetrefilli dönemimizde yolumuzu son anda Åekillendiren aydınlatan kiÅi, o bir üstat. Onun hayata, olaylara karÅı duruÅu, tavrı, çözümleri, kırılgan naif yapısı, duyarlılıÄı, insanlık ve mesleÄi adına gerçekleÅtirdiÄi atılımlar, onu bizim dünyamızda ve jenerasyonumuzda bir âApsolitâe dönüÅtürüyor. Ondan çok Åey öÄrendik, öÄreneceÄiz ve hatta birlikte daha da büyüyeceÄiz. Güray sisteme eleÅtirisini hangi ton, hangi renk kullanmayı gerektirirse, onu bulur ve yapar. Bu kırmadan, dökmeden yapılan, estetik bir eleÅtiridir. Bir de Strandom Arthouse kolektifimiz için önemli yeri olan sevgili Ferhan Åensoyâu da eklemek isterim. Bu insanlar hayatı kavrama biçimleri ile ellerindekini ortaya koyma biçimleriyle birer âApsolitâ bizim için. Var olsunlar!Â
Â
Metni prova ve sahneleme aÅamasında yaÅadıÄınız, ilginç, absürt veya âbu da varmıÅâ dediÄiniz neleri tecrübe ve yeniden teyit ettiniz; ya da Åu an aklınıza gelen, tebessüm ettiren neler oldu bu süreçte? Â
Â
Onur Yalçınkaya: Gerçekten çok absürt durumlar yaÅadık ve hangisini seçeceÄimizi bilmiyoruz. Ama Åu trajik olayı ve yansımasını anlatabilirim. Biz metni yazıp yana yakıla prova yaptıÄımız dönemlerde her Åey gümbür gümbür giderken, 6 Åubat KahramanmaraÅ depremi gerçekleÅti. Her Åey gibi biz de durduk, darmadaÄın olduk. Bir anda hayatımızın yıkıldıÄını hissettik. Oyunu ve iÅlerimizi bir kenara bıraktık ve bölgeler için neler yapabiliriz diye çalıÅmalara baÅladık. Büyük kaos tabii her yer. Ä°brahim, Ece, BuÄra ve Cem ile para toplayıp bir araç kiralayıp, Hacivat-Karagöz perdemizi alıp, ayaklarımızın altında sayısız su ÅiÅesi, sıkıŠtepiÅ Hatayâa vardık. Her Åey yok olmuÅtu. Gördüklerimiz, yaÅadıklarımız karÅısında kendimizi zor da olsa ayakta tutup birçok mahalleye birçok yıkıma gidip gösteriler, atölyeler yaptık. Sayısız insana, çocuÄa ulaÅtık, acılarımızı paylaÅtık. Sonra Ä°stanbulâa döndük ve Güray Dinçol ve Sabine Choucair önderliÄinde, tüm sanatçılara açık bir çaÄrı yapıldı ve profesyonel anlamda birçok çalıÅma yürütüldü. Sürecin sonunda âSosyal Oyun Sokakta ve Sokak Sanatları (S.O.S)â oyun derneÄini kurduk. Sosyal Clown biçimini merkeze alarak, pedagojik oyunlar yazıp, birçok atölyeler gerçekleÅtirip, bu konuda eÄitimler aldık, oyunlarımızı prova edip, önce TarlabaÅıâna ve çeÅitli sokaklara, daha sonra da deprem bölgelerine, dezavantajlı bölgelere oyunlar götürmeye baÅladık. Velhasıl tüm bu süreç, bizim âApsolitâ provalarına yaklaÅık 4-5 ay ara vermemize sebep oldu. Geri döndüÄümüzde bambaÅka insanlar idik. Bence, hikâyeye bakıÅımız da deÄiÅmiÅti. Bu yaÅadıÄımız deprem süreci provalar boyunca bizle yaÅamaya devam etti ve nihayetinde oyun karakterlerinden Ä°llegal Yusuf, tüm seyircinin gözünün içine bakarak bu konuda birkaç cümle kurdu. Bu cümleyi ilk provada dile getirdiÄinde oyuncu; içimin parçalandıÄını, ellerimin titrediÄini hatırlıyorum. Az önce yaÅadıÄımız gerçek yıkımın biraz sonra hikâyemize bulaÅması bizi, bir yaÅ daha büyüttü. YaÅadıÄımız en absürt Åeylerden sadece bir tanesi bu. Bu süreç geçeli hayli oldu ama hâlâ etkisinde olduÄuma eminim. MesleÄimin olanaklarına gerçekten ÅaÅırıyor ve çok Åanslı hissediyorum.Â
Â
âÃocukluÄun özgürlüÄü var dilindeâÂ
Â
âApsolitâin öznesine aldıÄı âçocukâ ve âyetiÅkinâ Ä°smail ama fonuna yasladıÄı göç, toplumsal eÅitsizlik, dil, adalet, kentsel dönüÅüm konuları; yani bir coÄrafya fotoÄrafı. Ve benim gibi tevellüdü eski olanlar için çok tanıdık bir hikâye. O kadar çok farklı hemhalde fotoÄrafı çekildi ki bu hikâyenin, bu defa seyirci olarak ayarıma iliÅen, sizin de tanıtım metninde altını çizdiÄiniz üzere âoyunun temelini çocukların özgürce yaÅama ve düÅünme hakkına sahip olması gerektiÄi fikriâ⦠Tüm bunları kerteriz aldıÄımızda sizin, toplayınca ortaya çıkan hissiyatınız, düÅünceleriniz nelerdir?Â
Â
Ä°brahim Barulay: Benzer hikâyeleri yaÅadıÄımız coÄrafyada fazlasıyla iÅittik. Bu gök kubbe altında söylenmemiÅ bir söz yoktur ama asıl önemli olan senin baÄrında nasıl çöreklendiÄidir. Tamamen saf bir Åekilde dünyayı gözünü açan kimi çocukları bu maddeler maalesef ki koruyamıyor. Ä°smail de o çocuklardan biri ve özel bir çocuk. On bin de bir görülen bir yeteneÄe sahip. Tüm sesleri hiçbir referans olmadan duyabiliyor. YeteneÄi sayesinde bu rant dolu Åehri diÄerlerinin hiç denemediÄi bir yoldan keÅfetmeye çalıÅıyor ve hikâyesini buradan anlatıyor. Ä°smailâin okul arkadaÅlarının deyimiyle, âÅiir gibi anlatıyor her Åeyi.â Dinlerin, ırkların ve coÄrafyaların gölgesine takılmadan, sadece çocukluÄun özgürlüÄü var dilinde.Â
Â
Onur Yalçınkaya: Bu konunun yelpazesi çok geniÅ. Birçok noktadan ele almak gerekiyor. Sınıfsal ayrımların yıkıcı gerçeklikleri. Yokluk, yoksunluk, ırkçılık, savaÅ, etnik kimliklere ve azınlıklara duyulan nefret ve vahÅet. Dünyanın bir ucunda çocuk haklarının uygulanması yanı sıra, hayvan haklarına da önem verilmekte. Bazı bölgelerde kedilerin hakları var. DiÄer taraftan dünyanın baÅka bir köÅesine baktıÄınızda ne çocuk ne kadın ne hayvan bırakın haklarına eriÅebilmeyi ve gerçekleÅtirebilmeyi, yarın nefes alacaklar mı emin deÄiliz. Evet her kadın, her bir çocuk, her cins özgürce yaÅama ve düÅünme hakkına sahip olmalıdır, özür dilemeyerek altını çizmek durumundayız; her çocuk! Benim çocuÄumun hakkı var da berikinin çocuÄunun sadece ismi mi Hakkı? Bir diÄer yandan çocuk haklarına karÅı yapılan bu ihlallerin göç, toplumsal eÅitsizlik, dil, adalet kentsel dönüÅüm ve daha birçok kavramla iliÅkili olduÄu çıkarımı güçlü benim için.Â
Â
Â
Oyun sonrası usâumda beliren, â19. yüzyılda çocuk, aile ekonomisine katkıda bulunan bir üretici olarak görülürdü. 20. yüzyılda ise çocuk, ekonomik bir yük haline gelirken, duygusal olarak paha biçilemez bir varlıÄa dönüÅtüâ diyen Arjantinli sosyolog Viviana Zelizerâin, çocukların tarih boyunca ekonomik ve duygusal deÄerlerinin nasıl deÄiÅtiÄini inceleyen âPaha Biçilemez ÃocuÄun Fiyatlandırılması: Ãocukların Sosyal DeÄerinin DeÄiÅimiâ adlı kitabıydı. Sorum, oyunu yaratım ve provalar boyunca, sizin fonunuzda veyahut kafanızda sürekli dönüp dolaÅan neydi?Â
Â
Ä°brahim Barulay: Kendi çocukluÄumun ezgileri ve sesleriydi.Â
Â
Onur Yalçınkaya: 90âlar doÄumlu, çocukluÄunun büyük kısmını Vartoâda, gençliÄini ise Ä°zmitâte geçirmiÅ biri olarak; ben, hem 19. yüzyıl hem 20. yüzyıl çocuÄu tanımına giriyorum. Aile ekonomisine katkıda bulunan çocukken, Ä°zmitâe geliÅimle ekonomik bir yük haline gelen birine dönüÅtüm. Ãocukken her Åeyin iyiye gitmesini beklersiniz deÄil mi? Neticede, DoÄuâdan Batıâya neden göçer bir insan veya bir çocuk? Her Åey daha da kötüye gitti tabii, öyle veya böyle direne direne hayatın içerisinde onurumuzla kendi yolumuzu bulduk. Oyunun yaratım ve provaları boyunca geçmiÅten günümüze, günümüzden geleceÄe her olmuÅu, olanı, olacak olanı kafamda sürekli çevirdim. O kadar çok düÅündüm ki her bir anı, her Åeyi tek tek hatırlayarak ve unutmayarak ilerledim. Ä°brahimâin de dediÄi gibi, kendi çocukluÄumuzun ezgileri, sesleri ve yaÅanılanlarıydı sürekli dönen Åey.Â
Â
Oyunda en sevdiÄiniz bölüm veya replik hangisi ve neden?Â
Â
Ä°brahim Barulay: Ä°smail karakteriyle birlikte ben de büyüdüm. Bu daÄların ardında ne var diye diye buralara kadar geldim. Kent yaÅamı Ä°smail gibi, beni de ÅaÅırttı. Oyundaki âdeÄiÅikâ ve âbulandımâ replikleri günlük hayatta da çok sık kullandıÄım kelimeler. Seyircide de bu iki kelimenin yansımasını görmem bana, kendimi yalnız hissettirmiyor.Â
Â
Onur Yalçınkaya: En sevdiÄim söz, âOkusun gerekirse ceketimi satarım dediÄiniz kimi çocuklar, bir ceket kadar yaÅamadılar bu ülkede.â Ãok severim, çünkü gerçek bir bilgi ve de yüzleÅmedir. En sevdiÄim bölüm ise, âHaliçâ ve finalde de âSüleymanâın Destanıâ parçalarının çalındıÄı bölümler, gerçekten bambaÅka oluyorum. Ãok aÄlıyor, çok farklı Åeyler hissediyorum. Bir katarsis benim için.Â
âHikâyeyi bir ucundan omuzlayıp taÅıyoruzâÂ
Â
Tesadüf bu ya, oyundaki karakter(ler)le aynı mahalle ya da apartmanda tanıÅsınız. Hayat hikâyelerini de bir Åekilde biliyorsunuz. Ve bir vakit de aynı masalarda kelama düÅmüÅünüz. Onlara bir cümleniz olsa, bu ne olurdu?Â
Â
Ä°brahim Barulay: Bakkal Bayramâla tanıÅtıÄım ilk an dükkanından alıÅveriÅ yapmayı bırakırdım mesela! Åaka bir yana oyundaki çoÄu karakterle hayatımın bir bölümünde rast geldim zaten. ÃrneÄin, Madam Ä°rini komÅum ve gerçekten Åimdilerde yalnız yaÅıyor. Tek iÅi kocası Filip Amcaâdan kalan kedileri beslemek. Bu kiÅilerden bazılarına söylemek istediklerimi söyledim, söyleyemediÄim Åeylerden âApsolitâ çıktı ve Åehrin muhtelif sokaklarında benim yerime Ä°smail söylüyor zaten.Â
Â
Onur Yalçınkaya: Anne karakteri ile karÅılaÅmak sımsıkı sarılmak ve ellerinden öpmek isterdim ve sonunda ona derdim ki; âAna seni görüyorum, duyuyorum ve de anlıyorum. Hadi gel, seni Ä°smailâe götüreyimâ derdim. Bir de Metinâle çok takılmak isterdim ya; bizim evi göstermek isterdim!Â
Â
Ä°lk yazarlık ve ilk yönetmenlik mesainiz, hem de çok gençsiniz. Yazar ve yönetmenlik kadrajından baktıÄınızda bu yarattıÄınız hikâye, tiyatro güzergâhınızda nerede durmakta ve hayatınıza düÅen ifadesi nedir? Bu baÄlamda biraz da kendinizden bahsetmenizi isteyeceÄim, tiyatroya düÅen hemhaliniz nedir? Ayrıca ikinizin Strandom Arthouse hemhalinde buluÅması nasıl oldu?Â
Â
Ä°brahim Barulay: ÃocukluÄumdan beri bir aktarıcı olmak istedim. Anlatmanın çokça yolunu aradım ve kendimi tiyatroda buldum. Pandemiyle birlikte sahneden uzak kalmamla müzikle hemhal olmaya baÅladım. 2017âde Fenerâe, karargâh adını verdiÄimiz beÅ oda bir tencere evimize taÅındım. 2021âde Strandom Arthouseâu kurduk. Fatih, YaÄmur ve Yunus bildikleri her Åeyi bana öÄrettiler. Hafızamdaki ezgiler Åekillendi, kendine bir metin buldu aslında. Onur bu metne çok inandı. Biz çok kalabalık bir ekibiz aslında ve bu ekibin her bir üyesi kendi meramını farklı bir yoldan anlatma derdinde. YolculuÄumuz boyunca âderdi olanâ çok güzel insanlar da bize katıldı. Her birimiz hikâyeyi bir ucundan omuzlayıp taÅıyoruz. Â
Â
Onur Yalçınkaya: Kazanmak için uÄruna varını, yoÄunu ortaya koyan ve kazandıktan sonra maddi sebeplerle konservatuvar eÄitimini yarıda bırakıp Ä°stanbul sokaklarına yolu düÅen bir oyuncu olarak bu oyun benim, okul ve yaÅam mücadelesi mezuniyetimdir. Bu hikâye benim ilk baÅlangıç noktamın son düzlüÄüdür. BiriktirdiÄim, tasarladıÄım mesleki hayatımın, amacımın bir yansımasıdır. Bu hikâyeyi ortaya koyabilme becerisi benim için yepyeni bir baÅlangıçtır. Bundan sonraki hikâyeler için kendime olan teminatımdır. Ä°stanbulâa, 2012 Haziranâında okulumu yarıda bırakıp geldim. Bir süre sokaklarda seyyah gibi dolaÅık yaÅam tecrübemden sonra Tansu Biçer aracılıÄıyla AÄustos ayında Semaver Kumpanyaâya çırak olarak girdim. Orada 10 dolu yıl emek vererek, tiyatroyu yakından inceleme ve bir parçası olma Åansı yakaladım. 2014 sezonunda, Ä°brahim, Semaver Kumpanyaâya âKuÅlarâ oyunuyla katıldı. İçeri girer girmez ilk tanıŠolan biz olduk. O gün bugündür dostluÄumuz devam etmekte. 2017 sonlarında, Ä°brahim, Semaver Kumpanyaâdan ayrılmak durumunda kaldı. Biz, Strandom Arthouseâun Åimdiki mekânı olan yerde birlikte eve çıktık. Tarihi surlara sırtını dayamıÅ, mükemmel bir bahçe içerisinde, bu oluÅuma ilk adımımızı atmıŠolduk. Sonraki süreçte sırasıyla Burcu, Fatih, YaÄmur, Ãmer, Volkan ile bu bahçeli ve hepimize bir kat odası olan efsunlu, Åirin yerde zaman geçirmeye, yaÅamaya, tellere, hikâyelere dokunmaya baÅladık. Her birimiz, kendi alanında çok yetenekli ve ateÅ taÅıyan bir canavar gibiydik. Bu birliktelik, buluÅmalar kendini üretimlere doÄru akıtmaya baÅladı. Pandemi süreciyle birlikte ben de Semaver Kumpanyaâdan ayrıldım. Birlikte oluÅturduÄumuz bu oluÅumun bizde yarattıÄı üretim coÅkusuna tutunduk ve bugün buradayız.Â
Â
Yerli metin sıkıntısını yıllardır dile getiren Türkiye tiyatrosu için, açıkçası sizin gibi gençlerin kadrajından çıkmıŠböylesi bir hikâye ile hemhal olmak; aklıma, ne yetenekler var da fırsat verilmiyor ihtimal ve ustalar kolayını seçiyor bilindik metinler üzerinden meram anlatmak daha risksiz olabilir düÅüncesini getiriyor / pekiÅtiriyor. Peki, sizler bugünün tiyatro yazarlıÄı ve yerli metin ahvalini nasıl gözlemliyorsunuz?Â
Â
Onur Yalçınkaya: âFırsat verilmiyorâdan ziyade, o fırsat çoÄu zaman hiç gelmiyor. Gelse de bir Åekilde anlamsız bir delik açılıyor ve tüm emekler hop çöp oluyor. Ä°nsanın kendisinin koparması gerekiyor. Åahsen, yerli metin, yerli oyuncu, yerli yönetmen sıkıntısı olduÄunu düÅünmüyorum. Bence en büyük sıkıntı niteliksiz, amaçsız, sanattan ve hayattan, toplumunun gerçeklerinden, trajedilerinden nasiplenememiÅ usta görünümlü, lümpen erkekler topluluÄu ve onların kapladıÄı alanlar. Sıkıntı, var olan pırlanta gibi yazar, oyuncu ve yönetmen adaylarının, kendilerine usta diyen bu lümpen erkek sisteminin altında eziliyor olmaları. Bu ezilme öyle bir Åey yarattı ki, hiç kimse kendinde, ruhunda ve çevresinde dönen sözleri hikâyeleri göremiyor. Görse de artık onu harekete geçirecek öz saygıyı yitirmiÅ oluyor. BaskılanmıÅ, ezilmiÅ, en iyi bildiÄi Åeyi artık bilemez, göremez, bulamaz olmuÅ. Bu da her bir kiÅiyi oradan oraya sürükleyen bir toz tanesine dönüÅtürüyor. Bu köhnemiÅ ve çürümüŠsistemde baÄımsızlık kovalamak zorunda bırakılıyoruz. BaÄımsızlık kulaÄa hoÅ gelen ama biz alt sınıf sanatçılar için yaÅaması hiç de kolay olmayan bir cehennem çukuru gibi. Ãünkü sistem baÄımsızdan nefret eder; dıÅlar ve dıÅarda amansız bir mücadelenin tam ortasına iter. Bu çukurdan herkes çıkamayabiliyor. Hele hele hiçbir güvencemizin olmadıÄı bu çaÄda. Biz birbirimize sımsıkı tutunmuÅ Åanslı bir kolektifiz. Buna raÄmen bu çukurdan çıkabilecek miyiz, meçhul. Ya tutunamayanlar? Tüm bunların sonucunda yazmak, oynamak, yönetmek kocaman bir derde dönüÅüyor. Bu öyle bir dert ki; insan benliÄini kaybeder. Hal böyleyken, üretimden bahsedemeyiz. Jenerasyonumun üzerine düÅen yük her zaman fazlaydı, bizden öncekilerin tercihlerinin bedellerini doya doya ödeyerek geçti hayatımız. Åimdi geldiÄimiz noktada iÅimiz çok daha zor. Ama en güçlü umudumuz bizim üretimimiz. YaÅama olan baÄlılıÄımız. VaroluÅçuluÄumuz. Bizler ürettikçe, birbirimizi gözettikçe, omuz omuza verdikçe bu yozlaÅmayı bir toza çevireceÄimizden eminim. Velhasıl çok çok çok yetenekli bir sürü insan, genç var bu ülkede. Muhabbet onları görmeyen, bir sinek muamelesi yapan erkek sisteminin her yere sirayet etmesi. Ãzel ve köklü tiyatroları yakından gözlemlerseniz, çok daha net anlayabilirsiniz.Â
Â
âOyuncu tarafım kıŠuykusundan uyandıâÂ
Â
 Türkiye ve belki de Ä°stanbul tiyatrosu demeliyiz; nasıl gözlemliyorsunuz son yıllardaki yaratımları, oyunları, oyunculukları? Eksik gedik hemhalinde söyleyebileceÄiniz veya beklentileriniz tiyatro ve ustalara veyahut yapılanlara / yaratılanlara dair neler?Â
Â
Ä°brahim Barulay: Türkiyeâde sadece tiyatroyla hayatta kalabilmek mümkün deÄil. Bu sebeple belki de çoÄu meslektaÅım gibi birçok farklı iÅ de yapmak durumunda kalıyorum. Tüm bu bölünmüÅlüÄün ortasında Güray Dinçol yönetmenliÄiyle, atölyeleriyle ve anlayıÅıyla bana kılavuz oldu diyebilirim. Deprem zamanı, tam umudumu kaybettiÄim bir zamanda Åiirsel Komedi atölyesine katıldım. O dönem, âApsolitâ yol katetmiÅ ama bir tıkanma dönemine girmiÅti. Güray Dinçol sayesinde tekrar yeÅerdi, oyuncu tarafım kıŠuykusundan uyandı diyebilirim.Â
Â
Onur Yalçınkaya: BildiÄiniz üzere pandemi sonrası üretimlerin biçimleri, Åekilleri, var olma durumları koca bir dönüÅüm geçirmekte. EÄlence dünyasında ve görsel sanatlar konusunda birçok dönüÅüm yaÅandı, yaÅanmaya devam etmekte. Åimdilerde en popüler olan Åey, tanımadıÄım, bugüne kadar tiyatro camiasında hiç görmediÄim, rugan parlak ayakkabılı, büyük kabanlı zengin yapımcılar, oyuncular vs. bla bla. Kulislere girip oradan tiyatronun borsa hesaplarını yapıyorlar. Tiyatronun varoluÅuna o kadar ters ki. Bu beni en çok öfkelendiren konulardan biri. Ãnlü, tanınır oyuncuların baÅrollerde olduÄu niteliksiz, ne olduÄu belirsiz Åeylere milyonlarca para harcanması da cabası. Senelerimizi verdiÄimiz, her anına dikkat kesildiÄimiz ve dirsek çürüttüÄümüz hikâyelerimizi, oyunlarımızı açlık sınırında anlatıyoruz. Ama kafamızı yana çevirdiÄimizde, sırf popüler olduÄu için taÅ atmadan, yüksek kaÅeler alan o zavallı oyuncu arkadaÅlar! Bu anormal fiyatlandırma politikası sayesinde tiyatro görmeyen, bilmeyen milyonlarca insan! Yahu on bir deprem bölgesi var daha iki yıl oldu insanlar ve nice çocuklar çıplak ayaklarla çamurlu sularda yaÅıyorlar, sanat dünyasının bazı insanlarının elinin tersiyle bir oyuna harcadıÄı rakam ise milyonlar! Eh be insaf. Milyonlar harcayıp ne anlatıyorsun peki seyirciye? Nedir bu o milyonluk cümle? Bu konuda masaya yatırılması gereken çok konu olduÄunu düÅünüyorum ve kesinlikle artık zamanıdır, bu konuda nitelikli meslektaÅlarımın artık birkaç taÅ atması gerektiÄini düÅünüyorum. Tüm bu olumsuz iklim içerisinde bir de çiçek gibi açan bir Åeyler var: AraÅtıran, dertlenen, bu iÅin asıl amacını gerçek yükümlülüklerini kavramıŠve bu doÄrultuda emek harcayan, kafa patlatan birçok jenerasyon arkadaÅımız var ve inanın acayip yetenekliler. Bu insanların pandemi sonrası ha gayret üretimlerinden, bu üretimlerin niteliklerini gördükçe daha da güçleniyorum. Birbirimizi bulma konusunda da ustalaÅıyoruz. TartıÅıyoruz, eleÅtiriyoruz, bir konunun kavgasını günlere, aylara yayıyoruz. Bu kendi jenerasyonumda yakaladıÄım ve içimi gıdıklayan en önemli atılım.Â
Son aylarda sizi etkileyen veyahut iyi gelen performans, oyun, film, albüm / Åarkı, sergi, kitap veyahut bir fotoÄraf karesinden neler var; paylaÅırsanız, bizler de nasiplenelim isterim?Â
Â
Ä°brahim Barulay: Son yılların deÄil, tüm zamanların en sevdiÄim oyunu (Volkan ÃıkıntıoÄluânın yazdıÄı, Güray Dinçolâun yönettiÄi, Tolga Ä°skitâin oynadıÄı) âKalabalık Duasıânın hissi hep benimle. Onun dıÅında her Åeyi dinlerim aslında. Bir kulaÄım Gogo Penguin, diÄeri Erdal Erzincan arasında mekik dokuyor. Yürümeyi çok seviyorum ve aslında yarattıÄım her Åeyi yürüyerek Åekillendiriyorum. (Yazar: Frederic Gros, çevirmen Albina UlutaÅlı, Kolektif Kitap) âYürümenin Felsefesiâni bu sebeple önerebilirim.Â
Â
Onur Yalçınkaya: âKalabalık Duasıâ beni derinden etkileyen bir dünyaya sahip, öyle bir etkilenme ki ilk oyundan sonra, oyunda iÅe girip çalıÅmaya baÅladım. Hâlâ ıÅıÄını opere ediyorum. Bunun dıÅında iÅin yazarlık, yönetmenlik, oyunculuk ve tasarım dünyasından çok etkilendiÄim (yazarı Pınar Akkuzu ve Aslı Ekici; yönetmeni Güray Dinçol) âHaberciâ oyunu var. Gerçekten bir ustalık eseri izlediÄimi düÅünmüÅtüm. Ayrıca Pınar Akkuzuânun yazdıÄı, Güray Dinçolâun yönettiÄi Ä°stanbul D.T.ânin âKırmızı Küreâ adlı çocuk oyunu var. Ä°zlediÄim en iyi çocuk oyunlarında zirvededir kendisi. Yine yakın dönemde izlediÄim ve çok etkilendiÄim (Salih Ustaânın yönettiÄi) âParrhesia 2â var. (Ga Kolektifâten) âKöprüden Ãnce Son ÃıkıÅâ ve (Åamil Yılmazâın yazdıÄı, Sezen Keserâin yönettiÄi) â9/8âlik Kıyametâ adlı oyunlar da aÄzımı sulandırıyor. Bir de çok önemli bir geliÅme! Gençleri merkeze alarak düÅünen bir gençlik ekibi kuruldu: ACT Project Ä°stanbul! Gençler için uluslararası bir fon ile atölyeler, araÅtırmalar yaptılar ve projenin sonunda âOf Ah Ohââ adlı gençlik oyununu sahnelediler. Gerçekten beni çok heyecanlandıran dopdolu bir iÅ, genç arkadaÅlar mutlaka denk gelmeli, askıda biletleri de var. Kitap olarak son dönemde en etkilendiÄim, Fransız edebiyat eleÅtirmeni Rene Gerardâın âÅiddet ve Kutsalâını bayılarak okumuÅtum, Åiddetin kökeni hususunda ufkumu açmıÅtı. Bir de Paulo Friereâden âEzilenlerin Pedagojisiâ baÅucu kitabım⦠Ne okursam okuyayım anlamayı en sevdiÄim kitap ise YaÅar Kemalâin yazdıÄı âÄ°nce Memedâ. Bu topraklarda mücadele eden her bir bireyin anlamasını dilediÄim bir eser. Müzik konusuna gelirsek, son dönemde tekrar eden bir iki parçayı paylaÅabilirim; Piers Faccini – Dunya, Gogo Penguin – Donât Go ve Raven, My Morning Jacket – Dondante. Bir de görmenizi, destek olmanızı dilediÄim bir sergi var. Bu anlamlı sesleniÅ Hataylı depremzede gençlerin bir araya gelerek oluÅturdukları âBiz Hâlâ Buradayızâ adlı çalıÅma, Tophaneâde Depoâda sergilenmekte. Bu harika sivil toplum derneÄinin adı: âTalebeyiz Bizâ. Sergi, 26 Nisanâa kadar görülebilecek.Â
Â
Tiyatro maceranızda önümüzdeki günlerde bizleri neler bekliyor; masanızda veya kafanızda olan gelecek projelerinizden bahseder misiniz? Ä°kinizin adını, yazar ve yönetmen kotasında daha çok duyacaÄımıza inancım tam; mesela, sizin hayaliniz nedir?Â
Â
Ä°brahim Barulay: Strandom Arthouse olarak bizde hayalden bol bir Åey yok, 4 yıl süren âApsolitâle birlikte çok Åey birikti. Sadece oyun deÄil, taslak halinde bekleyen birkaç Åarkımız da var. Ete kemiÄe bürünmeyi bekleyen fikirlerimizle birlikte yaÅayıp göreceÄiz.Â
Â
Onur Yalçınkaya: Hem grup olarak hem bireysel anlamda yazmak, oynamak, çekmek ve çalıp söylemek istediÄimiz birçok hikâye ve mesele var. Sabırla ve inatla bu hayalleri gerçekleÅtirmek için elimizden geleni yaptıÄımız bir süreç tasarlıyoruz. Biz de hem çok heyecanlıyız hem çok hevesliyiz. Bizim gibi bir hikâye için her Åeyi yapan insanların çoÄalması umuduylaâ¦Â