1. Haberler
  2. Siyaset
  3. web sitesinde haber muhabirisin bu içeriğe göre dikkat çekici başlık yazar mısın. Başlığın uzunluğu en fazla 50 karakter olsun Türkiye gündemi yine alev alev… Başka bir ülkede neredeyse 1 yılda gerçekleşen (Norveç gibi ülkelerde belki de 10 yılda) hadiseler bizde 1 haftada olup bitiyor. Yazarlar için Türkiye, bahsini ettiğimiz yoğun gündem nedeniyle adeta bir cennet gibidir. Bu durum bazan tersine de dönebiliyor elbette. Zira çok önemli addedilen bir konuyu yazarken, yine çok önemli bir hadise, yazma imkânı bulamadan gündem dışına çıkabiliyor. Ekrem İmamoğlu’nun telaşı Odatv’yi sardı! Alakasız evrak ile diploma savunması İmamoğlu’nun üniversiteye geçişindeki belirsizliklerle ilgili gözler YÖK ve İÜ’de İslâm düşmanı ve vatan haini FG’nin ölümüyle başlayan bir dizi olay, sözünü ettiğimiz cinsten bir mahiyete sahipti. Bizler henüz Süfyan tıynetli FG’nin daru’l mücazata gitmesini ayrıntılarıyla ele almamışken, MHP genel başkanı Sayın Devlet Bahçeli’nin fevkalade önemli açıklamaları geldi. Deprem etkisi yapan bu açıklamanın dumanı henüz üzerindeyken de dış güçler hesabına TUSAŞ’a yapılan saldırı vaki oldu. Bu çok önemli hadiselerin dışında da mühim addedilen gündem maddeleri de vardı ve onlar da bu çok çarpıcı gelişmelerin gölgesinde kaldı.   Böyle durumlarda çok uzun bir süreci kapsayan ve bu yönüyle de mevcut gündem içerisinde ‘mühim’ sayılacak bir yere sahip olan konuları gözden kaçırmamak icap eder. İşte bendeniz de bu yazıda, bu yoğun gelişmeler silsilesinin perdelediği bir meseleyi gündemden düşmemesi gerektiği kanaatiyle bir kez daha ele almayı kendim için bir vazife sayıyorum.  Konumuz, Ekrem İmamoğlu’nun şu meşhur ‘sahte’ diploması… Dikkat buyurun biz, ‘diploması yok’ demiyoruz. Bilakis var olan diplomanın usulsüz ve hatta ‘sahte’ olduğunu iddia ediyoruz. Takip eden okuyucularımız bilir, bu hususa dair Diriliş Postası gazetesinde ayrıntılı bir yazı kaleme almıştım. O yazıda da dikkat çektiğim üzere konuyu ilk kez ‘Veryansintv’ yazarı Erdem Atay gündeme taşımıştı. Hem ilgili yazarın hakkını teslim etmek hem de hafızaları tazelemek için meseleyi kısaca hatırlatmak isterim. Hadisenin özeti şöyle. İmamoğlu, liseden sonra sınava giriyor ve herhangi bir üniversitenin “ön lisans” diploması veren bir bölümünü bile kazanacak puan alamıyor. Yeterince zeki olmayan bütün zengin çocukları gibi bu da parasını bastırıp Kıbrıs’ta özel bir üniversiteye kaydoluyor. 1990 yılında bu okulun ikinci senesinin sonunda “59” not ortalamasıyla İstanbul Üniversitesine yatay geçiş yapıyor. İmamoğlu’nun diplomasının iptali gündemde mi? İşte asıl sorunda burada başlıyor zira hem puanı itibariyle hem de o günkü “denklik” problemi nedeniyle özel okuldan devlet üniversitesine “yatay geçiş” yapması yasal anlamda mümkün olmadığı halde (nasıl oluyorsa) İstanbul Üniversitesine geçiş yapabiliyor… Atay, konuya vakıf tüm yetkililerle yaptığı görüşmede bu hususu teyit ediyor ve “yatay geçişin” 1993 yılında yasal hale geldiğini ortaya koyuyor. Yani İmamoğlu’nun geçiş yaptığı yıldan tam 3 sene sonra… Diğer bir deyişle İmamoğlu, yasalara aykırı olmasına rağmen bir şekilde İstanbul üniversitesine geçiş yapmayı başarıyor ve diplomasını buradan alıyor. Bütün bunlar hangi gerekçeyle ve nasıl oluyor? Cevap bekleyen soru sadece bu değil, daha başka sorular da var… Mesela 1990 yılında sınava girmenin bile gerekmediği Girne Amerikan Üniversitesinden yatay geçiş nasıl mümkün oldu? Bakınız bu çok önemli bir sorudur zira iddia odur ki, bu tarihte yasal anlamda yatay geçişten söz edilemez. Hele hele “denkliğin” olmadığı bir okula geçmek imkân dâhilinde bile değildir! Sahi denklik yoksa geçiş nasıl var oldu? Bir diğer soru şudur! Bütün savunmasını “yatay geçiş” üzerine kuran İmamoğlu ve beslemeleri 1990 yılında adı sanı duyulmamış, sınavsız ve parayla kayıt yapılabilen, üstelik akademik hiçbir özelliği bulunmayan üniversiteden topu topu “59” not ortalamasıyla nasıl geçiş yapabilmiş? Herkes bilir ki, özellikle nitelikli üniversitelere geçiş yapabilmek için “90” üzerinde bir not ortalaması gereklidir. Bir soru daha… Yatay geçişin 1993 yılında yasal anlamda geçerli olduğu iddiası doğruysa, 1990’da hangi yasaya dayanarak geçişe vize verildi. Bu soru, İmamoğlu kadar İ.Ü. ve YÖK tarafından da cevaplanmak zorundadır. Görünen o ki,  o günkü İ.Ü. ve YÖK yönetimi de bu usulsüz işlemin içerisindedir. Peki, şu soruya ne demeli? 1990 ÖSYM Tercih Kılavuzuna göre; İstanbul Üniversitesi İşletme Fakültesi İngilizce İşletme Bölümüne girmek için Türkiye genelinde yüksek başarıya sahip olmak gerekiyordu. İmamoğlu’nun geçiş yaptığı İşletme (İngilizce) Bölümü’ne 1990 yılında 892 bin öğrenciden ilk 1000’e girenler yerleşebiliyordu. Çok düşük bir puanla ve para sayesinde kayıt yapılan bir okuldan çok yüksek puan alıp ilk 1000’e girebilen bir okula nasıl geçiş oldu? Bu usulsüz geçiş nedeniyle 10 binlerce öğrencinin hakkına girilmiş olmadı mı? Soruları uzatmak mümkün ve gerekirse farklı soruları başka yazılarda da ele almaktan çekinmeyeceğiz elbet, yalnız şu kadarcık olsun sorulan soruların cevaplanması icap eder. Biz, İmamoğlu’na bu soruları soruyoruz lakin Bay Ekrem ve beslemeleri bize diploma fotoğrafı göstererek cevap veriyorlar. İyi de biz Bay Ekrem’in diploması yok demiyoruz ki! Dediğimiz şey şu… İmamoğlu bir diploma edinmiş, bu doğru lakin edindiği bu diploma yasalara uygun değil yani bir anlamda sahte! Eğer becerebiliyorsa bu diplomanın yasal dayanaklarını göstersin. Yasal olmayan bir geçiş bulunmadığını kanıtlasın! Yukarıda da ifade etiğimiz gibi sadece İmamoğlu değil, İstanbul Üniversitesi ve YÖK de bu belirsizliği vuzuha kavuşturmak zorundadır. Aksi takdirde fotoğraflarını yayınladıkları diploma, hukuken hiçbir geçerliliği olmayan bir kâğıt parçasından öteye geçmeyecektir. Sözgelimi Cumhurbaşkanlığı adaylığı için YSK’ya teslim edilmesi gereken belgeler içerisinde yer alan diploma, herhangi bir vatandaşın itirazı sonunda ‘yok sayılacak’ ve İmamoğlu’nun hayalleri suya düşecek… İşte bu yüzden İmamoğlu’nun uykuları kaçıyor. Bu yüzden, şimdiden aday gösterilmek suretiyle, üzerine atılı kanunsuzluk iddiasını boşa çıkarmaya ve bu yolla “mağduriyet” oluşturmaya çalışıyor. Bana kalırsa Ekrem İmamoğlu’nun asıl korkusu üzerine bir kâbus gibi çöken “diplomasızlık” yahut “sahte diploma” gerçeğidir… Bana öyle geliyor ki, hâkimlere yaptığı hakaret nedeniyle aldığı cezanın onanması umurunda bile değil… Şimdilik gerek İmamoğlu’ndan (buna beslemeleri de dâhildir) gerek İ.Ü. yönetimi ve gerek YÖK’ten gelecek cevapları bekleyeceğiz. Eğer bu yönde bir gelişme olmazsa biz de ‘fikri takip’ gereği periyodik aralıklarla bu hususu köşemize taşıyacağız ve daha yüksek bir sesle hakikati aramaya devam edeceğiz. Haydi Sayın İmamoğlu İddianda doğruculardan isen, diplomanın sahte olmadığını, yasal dayanaklarının bulunduğunu ve işin içinde herhangi bir torpil unsuru bulunmadığını kanıtla! Hodri meydan! Yazıyı bir öngörü ile noktalayalım. Diploması yüzünden aday olamama riskiyle karşı karşıya kalan İmamoğlu, bu saatten sonra her türlü manipülasyona ve kalkışma provokasyonlarına başvurmaktan çekinmeyecektir! Bu, FETÖ ve Kandil’le açık bir işbirliğini gerektirecek de olsa, böyledir! Bekleyip göreceğiz…

web sitesinde haber muhabirisin bu içeriğe göre dikkat çekici başlık yazar mısın. Başlığın uzunluğu en fazla 50 karakter olsun Türkiye gündemi yine alev alev… Başka bir ülkede neredeyse 1 yılda gerçekleşen (Norveç gibi ülkelerde belki de 10 yılda) hadiseler bizde 1 haftada olup bitiyor. Yazarlar için Türkiye, bahsini ettiğimiz yoğun gündem nedeniyle adeta bir cennet gibidir. Bu durum bazan tersine de dönebiliyor elbette. Zira çok önemli addedilen bir konuyu yazarken, yine çok önemli bir hadise, yazma imkânı bulamadan gündem dışına çıkabiliyor. Ekrem İmamoğlu’nun telaşı Odatv’yi sardı! Alakasız evrak ile diploma savunması İmamoğlu’nun üniversiteye geçişindeki belirsizliklerle ilgili gözler YÖK ve İÜ’de İslâm düşmanı ve vatan haini FG’nin ölümüyle başlayan bir dizi olay, sözünü ettiğimiz cinsten bir mahiyete sahipti. Bizler henüz Süfyan tıynetli FG’nin daru’l mücazata gitmesini ayrıntılarıyla ele almamışken, MHP genel başkanı Sayın Devlet Bahçeli’nin fevkalade önemli açıklamaları geldi. Deprem etkisi yapan bu açıklamanın dumanı henüz üzerindeyken de dış güçler hesabına TUSAŞ’a yapılan saldırı vaki oldu. Bu çok önemli hadiselerin dışında da mühim addedilen gündem maddeleri de vardı ve onlar da bu çok çarpıcı gelişmelerin gölgesinde kaldı.   Böyle durumlarda çok uzun bir süreci kapsayan ve bu yönüyle de mevcut gündem içerisinde ‘mühim’ sayılacak bir yere sahip olan konuları gözden kaçırmamak icap eder. İşte bendeniz de bu yazıda, bu yoğun gelişmeler silsilesinin perdelediği bir meseleyi gündemden düşmemesi gerektiği kanaatiyle bir kez daha ele almayı kendim için bir vazife sayıyorum.  Konumuz, Ekrem İmamoğlu’nun şu meşhur ‘sahte’ diploması… Dikkat buyurun biz, ‘diploması yok’ demiyoruz. Bilakis var olan diplomanın usulsüz ve hatta ‘sahte’ olduğunu iddia ediyoruz. Takip eden okuyucularımız bilir, bu hususa dair Diriliş Postası gazetesinde ayrıntılı bir yazı kaleme almıştım. O yazıda da dikkat çektiğim üzere konuyu ilk kez ‘Veryansintv’ yazarı Erdem Atay gündeme taşımıştı. Hem ilgili yazarın hakkını teslim etmek hem de hafızaları tazelemek için meseleyi kısaca hatırlatmak isterim. Hadisenin özeti şöyle. İmamoğlu, liseden sonra sınava giriyor ve herhangi bir üniversitenin “ön lisans” diploması veren bir bölümünü bile kazanacak puan alamıyor. Yeterince zeki olmayan bütün zengin çocukları gibi bu da parasını bastırıp Kıbrıs’ta özel bir üniversiteye kaydoluyor. 1990 yılında bu okulun ikinci senesinin sonunda “59” not ortalamasıyla İstanbul Üniversitesine yatay geçiş yapıyor. İmamoğlu’nun diplomasının iptali gündemde mi? İşte asıl sorunda burada başlıyor zira hem puanı itibariyle hem de o günkü “denklik” problemi nedeniyle özel okuldan devlet üniversitesine “yatay geçiş” yapması yasal anlamda mümkün olmadığı halde (nasıl oluyorsa) İstanbul Üniversitesine geçiş yapabiliyor… Atay, konuya vakıf tüm yetkililerle yaptığı görüşmede bu hususu teyit ediyor ve “yatay geçişin” 1993 yılında yasal hale geldiğini ortaya koyuyor. Yani İmamoğlu’nun geçiş yaptığı yıldan tam 3 sene sonra… Diğer bir deyişle İmamoğlu, yasalara aykırı olmasına rağmen bir şekilde İstanbul üniversitesine geçiş yapmayı başarıyor ve diplomasını buradan alıyor. Bütün bunlar hangi gerekçeyle ve nasıl oluyor? Cevap bekleyen soru sadece bu değil, daha başka sorular da var… Mesela 1990 yılında sınava girmenin bile gerekmediği Girne Amerikan Üniversitesinden yatay geçiş nasıl mümkün oldu? Bakınız bu çok önemli bir sorudur zira iddia odur ki, bu tarihte yasal anlamda yatay geçişten söz edilemez. Hele hele “denkliğin” olmadığı bir okula geçmek imkân dâhilinde bile değildir! Sahi denklik yoksa geçiş nasıl var oldu? Bir diğer soru şudur! Bütün savunmasını “yatay geçiş” üzerine kuran İmamoğlu ve beslemeleri 1990 yılında adı sanı duyulmamış, sınavsız ve parayla kayıt yapılabilen, üstelik akademik hiçbir özelliği bulunmayan üniversiteden topu topu “59” not ortalamasıyla nasıl geçiş yapabilmiş? Herkes bilir ki, özellikle nitelikli üniversitelere geçiş yapabilmek için “90” üzerinde bir not ortalaması gereklidir. Bir soru daha… Yatay geçişin 1993 yılında yasal anlamda geçerli olduğu iddiası doğruysa, 1990’da hangi yasaya dayanarak geçişe vize verildi. Bu soru, İmamoğlu kadar İ.Ü. ve YÖK tarafından da cevaplanmak zorundadır. Görünen o ki,  o günkü İ.Ü. ve YÖK yönetimi de bu usulsüz işlemin içerisindedir. Peki, şu soruya ne demeli? 1990 ÖSYM Tercih Kılavuzuna göre; İstanbul Üniversitesi İşletme Fakültesi İngilizce İşletme Bölümüne girmek için Türkiye genelinde yüksek başarıya sahip olmak gerekiyordu. İmamoğlu’nun geçiş yaptığı İşletme (İngilizce) Bölümü’ne 1990 yılında 892 bin öğrenciden ilk 1000’e girenler yerleşebiliyordu. Çok düşük bir puanla ve para sayesinde kayıt yapılan bir okuldan çok yüksek puan alıp ilk 1000’e girebilen bir okula nasıl geçiş oldu? Bu usulsüz geçiş nedeniyle 10 binlerce öğrencinin hakkına girilmiş olmadı mı? Soruları uzatmak mümkün ve gerekirse farklı soruları başka yazılarda da ele almaktan çekinmeyeceğiz elbet, yalnız şu kadarcık olsun sorulan soruların cevaplanması icap eder. Biz, İmamoğlu’na bu soruları soruyoruz lakin Bay Ekrem ve beslemeleri bize diploma fotoğrafı göstererek cevap veriyorlar. İyi de biz Bay Ekrem’in diploması yok demiyoruz ki! Dediğimiz şey şu… İmamoğlu bir diploma edinmiş, bu doğru lakin edindiği bu diploma yasalara uygun değil yani bir anlamda sahte! Eğer becerebiliyorsa bu diplomanın yasal dayanaklarını göstersin. Yasal olmayan bir geçiş bulunmadığını kanıtlasın! Yukarıda da ifade etiğimiz gibi sadece İmamoğlu değil, İstanbul Üniversitesi ve YÖK de bu belirsizliği vuzuha kavuşturmak zorundadır. Aksi takdirde fotoğraflarını yayınladıkları diploma, hukuken hiçbir geçerliliği olmayan bir kâğıt parçasından öteye geçmeyecektir. Sözgelimi Cumhurbaşkanlığı adaylığı için YSK’ya teslim edilmesi gereken belgeler içerisinde yer alan diploma, herhangi bir vatandaşın itirazı sonunda ‘yok sayılacak’ ve İmamoğlu’nun hayalleri suya düşecek… İşte bu yüzden İmamoğlu’nun uykuları kaçıyor. Bu yüzden, şimdiden aday gösterilmek suretiyle, üzerine atılı kanunsuzluk iddiasını boşa çıkarmaya ve bu yolla “mağduriyet” oluşturmaya çalışıyor. Bana kalırsa Ekrem İmamoğlu’nun asıl korkusu üzerine bir kâbus gibi çöken “diplomasızlık” yahut “sahte diploma” gerçeğidir… Bana öyle geliyor ki, hâkimlere yaptığı hakaret nedeniyle aldığı cezanın onanması umurunda bile değil… Şimdilik gerek İmamoğlu’ndan (buna beslemeleri de dâhildir) gerek İ.Ü. yönetimi ve gerek YÖK’ten gelecek cevapları bekleyeceğiz. Eğer bu yönde bir gelişme olmazsa biz de ‘fikri takip’ gereği periyodik aralıklarla bu hususu köşemize taşıyacağız ve daha yüksek bir sesle hakikati aramaya devam edeceğiz. Haydi Sayın İmamoğlu İddianda doğruculardan isen, diplomanın sahte olmadığını, yasal dayanaklarının bulunduğunu ve işin içinde herhangi bir torpil unsuru bulunmadığını kanıtla! Hodri meydan! Yazıyı bir öngörü ile noktalayalım. Diploması yüzünden aday olamama riskiyle karşı karşıya kalan İmamoğlu, bu saatten sonra her türlü manipülasyona ve kalkışma provokasyonlarına başvurmaktan çekinmeyecektir! Bu, FETÖ ve Kandil’le açık bir işbirliğini gerektirecek de olsa, böyledir! Bekleyip göreceğiz…

featured
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

bu yazıyı bir haber muhabiri gibi yeniden yaz, daha okunaklı olması için paragraflara ayır ayrıca değiştirirken isimleri, sayıları tarihleri, mekanları, belirleyici olabilecek her türlü kelimeyi yazıya dahil et değiştirme. Türkiye gündemi yine alev alev… Başka bir ülkede neredeyse 1 yılda gerçekleşen (Norveç gibi ülkelerde belki de 10 yılda) hadiseler bizde 1 haftada olup bitiyor. Yazarlar için Türkiye, bahsini ettiğimiz yoğun gündem nedeniyle adeta bir cennet gibidir. Bu durum bazan tersine de dönebiliyor elbette. Zira çok önemli addedilen bir konuyu yazarken, yine çok önemli bir hadise, yazma imkânı bulamadan gündem dışına çıkabiliyor. Ekrem İmamoğlu’nun telaşı Odatv’yi sardı! Alakasız evrak ile diploma savunması İmamoğlu’nun üniversiteye geçişindeki belirsizliklerle ilgili gözler YÖK ve İÜ’de İslâm düşmanı ve vatan haini FG’nin ölümüyle başlayan bir dizi olay, sözünü ettiğimiz cinsten bir mahiyete sahipti. Bizler henüz Süfyan tıynetli FG’nin daru’l mücazata gitmesini ayrıntılarıyla ele almamışken, MHP genel başkanı Sayın Devlet Bahçeli’nin fevkalade önemli açıklamaları geldi. Deprem etkisi yapan bu açıklamanın dumanı henüz üzerindeyken de dış güçler hesabına TUSAŞ’a yapılan saldırı vaki oldu. Bu çok önemli hadiselerin dışında da mühim addedilen gündem maddeleri de vardı ve onlar da bu çok çarpıcı gelişmelerin gölgesinde kaldı.   Böyle durumlarda çok uzun bir süreci kapsayan ve bu yönüyle de mevcut gündem içerisinde ‘mühim’ sayılacak bir yere sahip olan konuları gözden kaçırmamak icap eder. İşte bendeniz de bu yazıda, bu yoğun gelişmeler silsilesinin perdelediği bir meseleyi gündemden düşmemesi gerektiği kanaatiyle bir kez daha ele almayı kendim için bir vazife sayıyorum.  Konumuz, Ekrem İmamoğlu’nun şu meşhur ‘sahte’ diploması… Dikkat buyurun biz, ‘diploması yok’ demiyoruz. Bilakis var olan diplomanın usulsüz ve hatta ‘sahte’ olduğunu iddia ediyoruz. Takip eden okuyucularımız bilir, bu hususa dair Diriliş Postası gazetesinde ayrıntılı bir yazı kaleme almıştım. O yazıda da dikkat çektiğim üzere konuyu ilk kez ‘Veryansintv’ yazarı Erdem Atay gündeme taşımıştı. Hem ilgili yazarın hakkını teslim etmek hem de hafızaları tazelemek için meseleyi kısaca hatırlatmak isterim. Hadisenin özeti şöyle. İmamoğlu, liseden sonra sınava giriyor ve herhangi bir üniversitenin “ön lisans” diploması veren bir bölümünü bile kazanacak puan alamıyor. Yeterince zeki olmayan bütün zengin çocukları gibi bu da parasını bastırıp Kıbrıs’ta özel bir üniversiteye kaydoluyor. 1990 yılında bu okulun ikinci senesinin sonunda “59” not ortalamasıyla İstanbul Üniversitesine yatay geçiş yapıyor. İmamoğlu’nun diplomasının iptali gündemde mi? İşte asıl sorunda burada başlıyor zira hem puanı itibariyle hem de o günkü “denklik” problemi nedeniyle özel okuldan devlet üniversitesine “yatay geçiş” yapması yasal anlamda mümkün olmadığı halde (nasıl oluyorsa) İstanbul Üniversitesine geçiş yapabiliyor… Atay, konuya vakıf tüm yetkililerle yaptığı görüşmede bu hususu teyit ediyor ve “yatay geçişin” 1993 yılında yasal hale geldiğini ortaya koyuyor. Yani İmamoğlu’nun geçiş yaptığı yıldan tam 3 sene sonra… Diğer bir deyişle İmamoğlu, yasalara aykırı olmasına rağmen bir şekilde İstanbul üniversitesine geçiş yapmayı başarıyor ve diplomasını buradan alıyor. Bütün bunlar hangi gerekçeyle ve nasıl oluyor? Cevap bekleyen soru sadece bu değil, daha başka sorular da var… Mesela 1990 yılında sınava girmenin bile gerekmediği Girne Amerikan Üniversitesinden yatay geçiş nasıl mümkün oldu? Bakınız bu çok önemli bir sorudur zira iddia odur ki, bu tarihte yasal anlamda yatay geçişten söz edilemez. Hele hele “denkliğin” olmadığı bir okula geçmek imkân dâhilinde bile değildir! Sahi denklik yoksa geçiş nasıl var oldu? Bir diğer soru şudur! Bütün savunmasını “yatay geçiş” üzerine kuran İmamoğlu ve beslemeleri 1990 yılında adı sanı duyulmamış, sınavsız ve parayla kayıt yapılabilen, üstelik akademik hiçbir özelliği bulunmayan üniversiteden topu topu “59” not ortalamasıyla nasıl geçiş yapabilmiş? Herkes bilir ki, özellikle nitelikli üniversitelere geçiş yapabilmek için “90” üzerinde bir not ortalaması gereklidir. Bir soru daha… Yatay geçişin 1993 yılında yasal anlamda geçerli olduğu iddiası doğruysa, 1990’da hangi yasaya dayanarak geçişe vize verildi. Bu soru, İmamoğlu kadar İ.Ü. ve YÖK tarafından da cevaplanmak zorundadır. Görünen o ki,  o günkü İ.Ü. ve YÖK yönetimi de bu usulsüz işlemin içerisindedir. Peki, şu soruya ne demeli? 1990 ÖSYM Tercih Kılavuzuna göre; İstanbul Üniversitesi İşletme Fakültesi İngilizce İşletme Bölümüne girmek için Türkiye genelinde yüksek başarıya sahip olmak gerekiyordu. İmamoğlu’nun geçiş yaptığı İşletme (İngilizce) Bölümü’ne 1990 yılında 892 bin öğrenciden ilk 1000’e girenler yerleşebiliyordu. Çok düşük bir puanla ve para sayesinde kayıt yapılan bir okuldan çok yüksek puan alıp ilk 1000’e girebilen bir okula nasıl geçiş oldu? Bu usulsüz geçiş nedeniyle 10 binlerce öğrencinin hakkına girilmiş olmadı mı? Soruları uzatmak mümkün ve gerekirse farklı soruları başka yazılarda da ele almaktan çekinmeyeceğiz elbet, yalnız şu kadarcık olsun sorulan soruların cevaplanması icap eder. Biz, İmamoğlu’na bu soruları soruyoruz lakin Bay Ekrem ve beslemeleri bize diploma fotoğrafı göstererek cevap veriyorlar. İyi de biz Bay Ekrem’in diploması yok demiyoruz ki! Dediğimiz şey şu… İmamoğlu bir diploma edinmiş, bu doğru lakin edindiği bu diploma yasalara uygun değil yani bir anlamda sahte! Eğer becerebiliyorsa bu diplomanın yasal dayanaklarını göstersin. Yasal olmayan bir geçiş bulunmadığını kanıtlasın! Yukarıda da ifade etiğimiz gibi sadece İmamoğlu değil, İstanbul Üniversitesi ve YÖK de bu belirsizliği vuzuha kavuşturmak zorundadır. Aksi takdirde fotoğraflarını yayınladıkları diploma, hukuken hiçbir geçerliliği olmayan bir kâğıt parçasından öteye geçmeyecektir. Sözgelimi Cumhurbaşkanlığı adaylığı için YSK’ya teslim edilmesi gereken belgeler içerisinde yer alan diploma, herhangi bir vatandaşın itirazı sonunda ‘yok sayılacak’ ve İmamoğlu’nun hayalleri suya düşecek… İşte bu yüzden İmamoğlu’nun uykuları kaçıyor. Bu yüzden, şimdiden aday gösterilmek suretiyle, üzerine atılı kanunsuzluk iddiasını boşa çıkarmaya ve bu yolla “mağduriyet” oluşturmaya çalışıyor. Bana kalırsa Ekrem İmamoğlu’nun asıl korkusu üzerine bir kâbus gibi çöken “diplomasızlık” yahut “sahte diploma” gerçeğidir… Bana öyle geliyor ki, hâkimlere yaptığı hakaret nedeniyle aldığı cezanın onanması umurunda bile değil… Şimdilik gerek İmamoğlu’ndan (buna beslemeleri de dâhildir) gerek İ.Ü. yönetimi ve gerek YÖK’ten gelecek cevapları bekleyeceğiz. Eğer bu yönde bir gelişme olmazsa biz de ‘fikri takip’ gereği periyodik aralıklarla bu hususu köşemize taşıyacağız ve daha yüksek bir sesle hakikati aramaya devam edeceğiz. Haydi Sayın İmamoğlu İddianda doğruculardan isen, diplomanın sahte olmadığını, yasal dayanaklarının bulunduğunu ve işin içinde herhangi bir torpil unsuru bulunmadığını kanıtla! Hodri meydan! Yazıyı bir öngörü ile noktalayalım. Diploması yüzünden aday olamama riskiyle karşı karşıya kalan İmamoğlu, bu saatten sonra her türlü manipülasyona ve kalkışma provokasyonlarına başvurmaktan çekinmeyecektir! Bu, FETÖ ve Kandil’le açık bir işbirliğini gerektirecek de olsa, böyledir! Bekleyip göreceğiz…

0
mutlu
Mutlu
0
_zg_n
Üzgün
0
sinirli
Sinirli
0
_a_rm_
Şaşırmış
web sitesinde haber muhabirisin bu içeriğe göre dikkat çekici başlık yazar mısın. Başlığın uzunluğu en fazla 50 karakter olsun Türkiye gündemi yine alev alev… Başka bir ülkede neredeyse 1 yılda gerçekleşen (Norveç gibi ülkelerde belki de 10 yılda) hadiseler bizde 1 haftada olup bitiyor. Yazarlar için Türkiye, bahsini ettiğimiz yoğun gündem nedeniyle adeta bir cennet gibidir. Bu durum bazan tersine de dönebiliyor elbette. Zira çok önemli addedilen bir konuyu yazarken, yine çok önemli bir hadise, yazma imkânı bulamadan gündem dışına çıkabiliyor. Ekrem İmamoğlu’nun telaşı Odatv’yi sardı! Alakasız evrak ile diploma savunması İmamoğlu’nun üniversiteye geçişindeki belirsizliklerle ilgili gözler YÖK ve İÜ’de İslâm düşmanı ve vatan haini FG’nin ölümüyle başlayan bir dizi olay, sözünü ettiğimiz cinsten bir mahiyete sahipti. Bizler henüz Süfyan tıynetli FG’nin daru’l mücazata gitmesini ayrıntılarıyla ele almamışken, MHP genel başkanı Sayın Devlet Bahçeli’nin fevkalade önemli açıklamaları geldi. Deprem etkisi yapan bu açıklamanın dumanı henüz üzerindeyken de dış güçler hesabına TUSAŞ’a yapılan saldırı vaki oldu. Bu çok önemli hadiselerin dışında da mühim addedilen gündem maddeleri de vardı ve onlar da bu çok çarpıcı gelişmelerin gölgesinde kaldı.   Böyle durumlarda çok uzun bir süreci kapsayan ve bu yönüyle de mevcut gündem içerisinde ‘mühim’ sayılacak bir yere sahip olan konuları gözden kaçırmamak icap eder. İşte bendeniz de bu yazıda, bu yoğun gelişmeler silsilesinin perdelediği bir meseleyi gündemden düşmemesi gerektiği kanaatiyle bir kez daha ele almayı kendim için bir vazife sayıyorum.  Konumuz, Ekrem İmamoğlu’nun şu meşhur ‘sahte’ diploması… Dikkat buyurun biz, ‘diploması yok’ demiyoruz. Bilakis var olan diplomanın usulsüz ve hatta ‘sahte’ olduğunu iddia ediyoruz. Takip eden okuyucularımız bilir, bu hususa dair Diriliş Postası gazetesinde ayrıntılı bir yazı kaleme almıştım. O yazıda da dikkat çektiğim üzere konuyu ilk kez ‘Veryansintv’ yazarı Erdem Atay gündeme taşımıştı. Hem ilgili yazarın hakkını teslim etmek hem de hafızaları tazelemek için meseleyi kısaca hatırlatmak isterim. Hadisenin özeti şöyle. İmamoğlu, liseden sonra sınava giriyor ve herhangi bir üniversitenin “ön lisans” diploması veren bir bölümünü bile kazanacak puan alamıyor. Yeterince zeki olmayan bütün zengin çocukları gibi bu da parasını bastırıp Kıbrıs’ta özel bir üniversiteye kaydoluyor. 1990 yılında bu okulun ikinci senesinin sonunda “59” not ortalamasıyla İstanbul Üniversitesine yatay geçiş yapıyor. İmamoğlu’nun diplomasının iptali gündemde mi? İşte asıl sorunda burada başlıyor zira hem puanı itibariyle hem de o günkü “denklik” problemi nedeniyle özel okuldan devlet üniversitesine “yatay geçiş” yapması yasal anlamda mümkün olmadığı halde (nasıl oluyorsa) İstanbul Üniversitesine geçiş yapabiliyor… Atay, konuya vakıf tüm yetkililerle yaptığı görüşmede bu hususu teyit ediyor ve “yatay geçişin” 1993 yılında yasal hale geldiğini ortaya koyuyor. Yani İmamoğlu’nun geçiş yaptığı yıldan tam 3 sene sonra… Diğer bir deyişle İmamoğlu, yasalara aykırı olmasına rağmen bir şekilde İstanbul üniversitesine geçiş yapmayı başarıyor ve diplomasını buradan alıyor. Bütün bunlar hangi gerekçeyle ve nasıl oluyor? Cevap bekleyen soru sadece bu değil, daha başka sorular da var… Mesela 1990 yılında sınava girmenin bile gerekmediği Girne Amerikan Üniversitesinden yatay geçiş nasıl mümkün oldu? Bakınız bu çok önemli bir sorudur zira iddia odur ki, bu tarihte yasal anlamda yatay geçişten söz edilemez. Hele hele “denkliğin” olmadığı bir okula geçmek imkân dâhilinde bile değildir! Sahi denklik yoksa geçiş nasıl var oldu? Bir diğer soru şudur! Bütün savunmasını “yatay geçiş” üzerine kuran İmamoğlu ve beslemeleri 1990 yılında adı sanı duyulmamış, sınavsız ve parayla kayıt yapılabilen, üstelik akademik hiçbir özelliği bulunmayan üniversiteden topu topu “59” not ortalamasıyla nasıl geçiş yapabilmiş? Herkes bilir ki, özellikle nitelikli üniversitelere geçiş yapabilmek için “90” üzerinde bir not ortalaması gereklidir. Bir soru daha… Yatay geçişin 1993 yılında yasal anlamda geçerli olduğu iddiası doğruysa, 1990’da hangi yasaya dayanarak geçişe vize verildi. Bu soru, İmamoğlu kadar İ.Ü. ve YÖK tarafından da cevaplanmak zorundadır. Görünen o ki,  o günkü İ.Ü. ve YÖK yönetimi de bu usulsüz işlemin içerisindedir. Peki, şu soruya ne demeli? 1990 ÖSYM Tercih Kılavuzuna göre; İstanbul Üniversitesi İşletme Fakültesi İngilizce İşletme Bölümüne girmek için Türkiye genelinde yüksek başarıya sahip olmak gerekiyordu. İmamoğlu’nun geçiş yaptığı İşletme (İngilizce) Bölümü’ne 1990 yılında 892 bin öğrenciden ilk 1000’e girenler yerleşebiliyordu. Çok düşük bir puanla ve para sayesinde kayıt yapılan bir okuldan çok yüksek puan alıp ilk 1000’e girebilen bir okula nasıl geçiş oldu? Bu usulsüz geçiş nedeniyle 10 binlerce öğrencinin hakkına girilmiş olmadı mı? Soruları uzatmak mümkün ve gerekirse farklı soruları başka yazılarda da ele almaktan çekinmeyeceğiz elbet, yalnız şu kadarcık olsun sorulan soruların cevaplanması icap eder. Biz, İmamoğlu’na bu soruları soruyoruz lakin Bay Ekrem ve beslemeleri bize diploma fotoğrafı göstererek cevap veriyorlar. İyi de biz Bay Ekrem’in diploması yok demiyoruz ki! Dediğimiz şey şu… İmamoğlu bir diploma edinmiş, bu doğru lakin edindiği bu diploma yasalara uygun değil yani bir anlamda sahte! Eğer becerebiliyorsa bu diplomanın yasal dayanaklarını göstersin. Yasal olmayan bir geçiş bulunmadığını kanıtlasın! Yukarıda da ifade etiğimiz gibi sadece İmamoğlu değil, İstanbul Üniversitesi ve YÖK de bu belirsizliği vuzuha kavuşturmak zorundadır. Aksi takdirde fotoğraflarını yayınladıkları diploma, hukuken hiçbir geçerliliği olmayan bir kâğıt parçasından öteye geçmeyecektir. Sözgelimi Cumhurbaşkanlığı adaylığı için YSK’ya teslim edilmesi gereken belgeler içerisinde yer alan diploma, herhangi bir vatandaşın itirazı sonunda ‘yok sayılacak’ ve İmamoğlu’nun hayalleri suya düşecek… İşte bu yüzden İmamoğlu’nun uykuları kaçıyor. Bu yüzden, şimdiden aday gösterilmek suretiyle, üzerine atılı kanunsuzluk iddiasını boşa çıkarmaya ve bu yolla “mağduriyet” oluşturmaya çalışıyor. Bana kalırsa Ekrem İmamoğlu’nun asıl korkusu üzerine bir kâbus gibi çöken “diplomasızlık” yahut “sahte diploma” gerçeğidir… Bana öyle geliyor ki, hâkimlere yaptığı hakaret nedeniyle aldığı cezanın onanması umurunda bile değil… Şimdilik gerek İmamoğlu’ndan (buna beslemeleri de dâhildir) gerek İ.Ü. yönetimi ve gerek YÖK’ten gelecek cevapları bekleyeceğiz. Eğer bu yönde bir gelişme olmazsa biz de ‘fikri takip’ gereği periyodik aralıklarla bu hususu köşemize taşıyacağız ve daha yüksek bir sesle hakikati aramaya devam edeceğiz. Haydi Sayın İmamoğlu İddianda doğruculardan isen, diplomanın sahte olmadığını, yasal dayanaklarının bulunduğunu ve işin içinde herhangi bir torpil unsuru bulunmadığını kanıtla! Hodri meydan! Yazıyı bir öngörü ile noktalayalım. Diploması yüzünden aday olamama riskiyle karşı karşıya kalan İmamoğlu, bu saatten sonra her türlü manipülasyona ve kalkışma provokasyonlarına başvurmaktan çekinmeyecektir! Bu, FETÖ ve Kandil’le açık bir işbirliğini gerektirecek de olsa, böyledir! Bekleyip göreceğiz…
Yorum Yap

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Giriş Yap

Güncel Haber Merkezi ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!

Bizi Takip Edin